Uygur Metinleri
Uygur Metinleri
Göktürklerin yerine kurulan Uygurlar, göçebelikten şehir hayatına geçemeye başladılar. Başbalık, bu şehirlerin en önemlisidir.
Şehir hayatı, resim, çinicilik, dokumacılık gibi sanatların gelişmesini sağladı. Uygurlarda. ileri bir edebiyat sanatı vardır. Bunlarda konu, daha çok dinî olmakla birlikte, aşk, doğa güzelliği gibi konular da işlenmiştir.
Bu arada, Çeştani Bey Hikâyesi iki kardeş Hikâyesi, Altun, Yaruk gibi hikâyeleri, oldukça önemlidir.
Uygurların iki önemli destanı olan “Türeyiş” ve “Göç” ün orijinalleri kaybolmuştur. Bugün elimizde, ancak bu iki destanın bazı özetleri kalmıştır.
Göktürk Alfabesi, 4’ü sesli, 26’sı sessiz ve 8’i bileşik harf olmak üzere 38 harften oluşur. Bu alfabe sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır.
Uygur alfabesi bazı harfleri tek işaretli gösterdiğinden 18 haflidir. Tıpkı Arap alfabesi gibi, sağdan sola doğru yazılır, harfler kelimelerin başında, ortasında ve sonunda ayrı şekiller alır.
Aşağıda, aslında uygur alfabesiyle yazılmış olan Göç Destanı’ndan bir özet vardır.
GÖÇ DESTANI
Dokuz Oğuz ve On Uygur’lar çoğalıp kudrettendiler. Uygur devletini kurdular. Toğla ve Selenge ırmaklarının bereketi içinde mutlu yaşadılar.
Bir gün, bu iki ırmak arasındaki bir ağacın üzerine gökten mavi bir ışık düştü. Bu ışık aylarca ortalığı nurlandırdı. Her yana tatlı nağmeler saçıldı. Sonunda ağacın gövdesi yarıldı. Meydana gelen yarıkta beş bölüm belirdi ki bunların her birisinde bir güzel bebek uyuyordu.
Bunlar gökten indirilmiş kutsal yavrulardı. Uygurlar onlara birer isim koydular. En küçükleri olan Böğü Teğin’i kendilerine Hakan yaptılar.
Böğü Han devri Uygurların refah ve bolluk çağı oldu. Aradan uzun yıllar geçti. Bir gün onun soyundan gelen toy bir hakan. Çinlilerle dost olmayı diledi. Aralarında sürüp giden savaşlara son vermek için bir Çin prensesi ile evlenmeğe karar verdi.
Çinliler, bu teklifi sevinçle kabul ettiler. Türk ülkesine felâket getirecek yeni dolaplar çevirmekten de geri durmadılar.
Uygur ülkesinde Kutlu Dağ denilen ot bitmez bir kayalık vardı. Prensese ağırlık olarak o dağı istediler. Toy hakan, buna razı oldu. Halbuki orası mukaddes bir dağdı, Uygur ülkesine bereket ve saadet veriyordu. O dağ. vatanın bir timsaliydi.
Çinliler kayaları parça parça söküp götürdüler. Ondan sonra artık Uygurların yüzü gülmedi. Betbereket kaybolup gitti. Irmaklar çekildi, topraklar ekin vermez oldu. O zaman Uygur ülkesindeki bütün insan ve hayvanlar;
– Gööç! Gööç! diye haykırmaya başladılar.
Yer ile gök bu sesi ile çınlayıp durdu. Tanrının laneti idi bu, Uygurları, değerini bilmedikleri yurtlarından kovuyordu. O zaman, hep birden toplanıp göç ettiler. Ama nerede konakladılarsa bu “Göç!” sesi onları bırakmadı. Daha batıya, daha batıya göçtüler. En sonu Beş Baliğ şehrinin bulunduğu yere gelip yerleştiler. Yeniden çoğalıp düzene girdiler. Vatanlı, hakanlı millet oldular.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.