Şeyhülislam Yahya
ŞEYHÜLİSLÂM YAHYA (1552 -1643)
Yahya Efendi, İstanbul’da doğmuştur. Bir ilim adamı olan babasından ve zamanın önemli bilginlerinden ders alarak kendini yetiştirmiştir.Bu çalışmaları, sonunda onu şeyhülislamlığa kadar yükseltmiştir.Yahya Efendi, 16. yüzyılda, Bakî ve Fuzûlî ile gelişen gazel türünü daha da güzelleştirmiş ve geliştirmiştir. Yahya Efendi’nin gazelleri, duygulu, samimi ve etkileyicidir.
Bir din adamı olmasına karşılık, son derece cesurdur. Aşkı, yemeyi içmeyi öven çok güzel gazeller yazmıştır.Bu yüzden, cahil din adamlarının aleştirileriyle karşılaşmıştır. O da her fırsatta softaları yermiştir:
Hırka vü taç ile zahit kerem et sıkleti ko
Âdeme cübbe vü destar keramet mi verir
(Ey sofu, hırka ve taç giyerek ağır görünmeyi bırak, insana, cübbe ve sarık keramet vermez.)Şeyhülislâm Yahya, hiç bir şairi taklit etmemiştir. O, sadece derin duygularını, samimi bir şekilde ortaya koymuştur. Şairin dili, çağdaşlarına göre yalındır. Sıcak, etkileyici ve kolay anlaşılan bir anlatımı vardır.Kim anar yoluna cân verdiğini, ey Yahya Unuturlar seni biçâre hemen ölmeye gör
GAZEL
Sun sâgarı saki bana mestane desünler
Uslanmadı gitti gör o divâne desünler
Peymânesini her kişi doldurmada bunda
Simden geraWmMv^mqbit\e desünler
Dilhânesini yık koma taş üstüne bir taş
Sen yap anı eller ana virane desünler
Gönlünde senin gayrü sivâ süreli neyler
Lâyık mı bu kim Kâbeye puthâne desünler
Yahyânın olup sözleri hep sırrı mahabbet
Yârân işidüp söyleme yabâne desünler
GAZEL
Lisan ehli dilde aşka gülzâr-ı belâ derler
Civanın kameti balâsına nahl-i cefâ derler
Yakın olmaz güzeller âşık-ı bîsabr u ârâma
El öpmek arzu etsek ıraktan merhaba derler
Hârâbatı eğerçi görmedik amma görenlerden
işittik bir neşâtefzâ makamı dilgüşâ derler
Niyaz ile cefâdan vazgelsün cân-ı mahzuna
Seni ey dil gam-ı cânâne ile âşinâ derler
Halâs olmaya gibi aşk elinden bir zaman
Yahya Yine bîçareyi bir bîvefâya müptelâ derler
(Kelimeler : lisan-ı ekl-i dil: Gönülden anlayanları dilinde, gülzâr-ı belâ : Belâ bahçesi, civan : Genç. kamet : Boy, nahl : Ağaç. cefâ : İşkence, bîsabr : Sabırsız, hârâbat : Meyhaneler, neşat-efzâ : Neşe artıran, makam : Yer. dilgüşa : Gönül açıcı, can-ı mahzun : üzüntülü can. âşinâ: Arkadaş, tanıdık, halâs : Kurtuluş, müptelâ: Alışmış, düşkün).
GAZEL
Hemişe merdüm-i çeşmin izâr-ı yâre bakar
Gözün ol pencereden sahn-ı lâle-zâra bakar
Zaman gelir yine zerrin kadeh alır eline
Çemende nerkis-i şehlâ hemen bahara bakar
Nesim-i lûtfunadır intizârı fülk-i dilin
Çok oldu sâhil-i mihnette rüzgâra bakar
Seni gelir işidip bağa yâsemen cânâ
Çıkıp o şevk ile dîvar-ı rehgüzâra bakar
Ne i’tibâr bu evzâa merd olan Yahya
Ne zillete nazar eyler ne i’tibâra bakar
(Kelimeler : hemîşe : Daima, merdüm-i çeşm: Göz bebeği, izâr-ı yâr : Sevgilinin yanağı, sahn-ı lâle-zâr : Lâle bahçesi, zerrin : Altın, nergis-i şehlâ: Şehla bakışlı nergis, nesim-i lûtf : Bağış yeli. intizâr : Bekleme, fülk : Gemi. mihnet : Sıkıntı, dîvâr-ı rehgüzâr : Yol. geçit, duvarı, i’tibâr: Değer, zillet: Aşağılık, nazar eylemek: Bakmak).
KAT’A
Zülf-i siyehinden kesilir mi dil-i şeydâ
Bir rabıtadır cân ile cânân arasında
Yahya beni mi buldu hemân zülf-i kâfiri
Bend eyleyecek bunca mû’selmân arasında
AÇIKLAMA
Hiç çılgın gönül kara saçlarından vazgeçer mi? (O saçlar) can ile sevgili arasında bir bağdır. Yahya, hemen o kâfirin saçı beni mi buldu? (Kendine) bağlayacak, bunca müslümân arasında!
BEYİTLER
Bülbüller öter güller açar şâd gönül yok
Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın
Kelimeler : şad : Neşeli, fasl-ı bahar : Bahar mevsimi).
Yahyâyı ağlatırsa eğer yâr-ı gam değil
Müşkül budur ki düşmen-i nâdaa güldürür
Kelimeler : Yâr : Sevgili, gam : Üzüntü, keder, müşkül : zor, zorluk, güçlük, nâdân : Cahil, bilgisiz).
Söylen tabibe yok yere arz-ı deva eder
Bîmarî derdi aşk kabul eylemez ilâç
(Kelimeler : tabib : Doktor, arz-ı deva : Derman sunmak, bîmâr : Hasta).
Gül-i mül bezmine meyletme sözüm tut
Yahya Ne cefâdîde-i hâr ol ne gamâlûd-ı humar
(Kelimeler : bezm : toplantı, meyletme : Gönül verme, cefâdîde : cefa çekmek, hâr : Diken, gamâlûd : Kedere bulaşmış, humar : içkiden sonra gelen baş ağrısı).
ÖZLÜ MISRALAR
Söyliyenler kendüsün bilmez bilenler söylemez
Bir ben bilirim çektiğimi bir dahi Allah
(Kelimeler : dahi : Bir de
Âdeme cübbe vü destâr keramet mi verir
(Kelimeler : Âdem : adam. Cübbe : Hocaların giydiği özel bir giysi, destâr: Sarık, vü : Ve).
Künc-i istiğna gibi bir gûâ rahat mı var
(Kelimeler : İstiğna : Naz yapmak, gûşe : Köşe).
Gâh olur âşık-ı şeydâ düşer istiğna
Kelimeler : gâh : Bazen, şeydâ : Çılgın. İstiğna : Çekinme, nazlanarak kabul etme.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.