Servet-i Fünun Döneminde Roman ve Hikaye
Küçük hikâye ve roman, Tanzimat’tan sonra edebiyatımıza giren iki yeni türdür. Batıda uzun bir geçmişi bulunan hikâye ve romanın ilk denemelerini Tanzimat edebiyatı yazarları, olgun örneklerini ise Servet-i Fünûn yazarlan verir.
Tanzimat edebiyatı hikâye ve roman yazarlan 1875’ten sonra dil ve üslûp bakımından iki farklı yol takip ederler : Namık Kemal‘in romantizmden etkilenen “sanatkârâne üslûp”una karşı, Ahmet Midhat Efendi “halk diliyle” yazar. Daha sonra yetişen ve Fransız edebiyatını tanıyan yazarlar, “üstad” kabul ettikleri N. Kemal’in yolunu takip ederler. Romantizmin etkisi bu dönemin bütün eserlerinde görülür. 1880’den sonra Türk edebiyatında görülmeye başlanan realizme rağmen (Sergüzeşt, Araba Sevdası. Zehra) Türk romanı romantizmin etkisinden uzun süre kurtulamaz.
Servet-i Fünûn yazarlarının büyük kısmı 1880 – 1890 yılları arasında yetişmiştir. Bu yazarlar, Türk edebiyatında etkisi görülmeye başlanan realizme kesin geçişi Stendal, Flaubert (Flober), Balzac (Balzak), Goncourt (Konkur”) Kardeşler ve Bourget (Burje) gibi ustaları tanımalarından sonra sağlarlar.
Servet-i Fünûn yazarları, içinde yaşadıkları çevrenin hayatını vermeye çalışırlar. Bu eserlerin çoğunda Türk toplumunun ne ölçüde batılılaşmakta olduğunun örnekleri verilir. “Yol gösterici” olduklarına inanan bu yazarlar, “sosyal meseleleri” eserlerinde işlememiş olmalarına rağmen, batılı hayat tarzının Türk toplumundaki tezahürlerini yansıtırlar. Yerli karakterlerin psikolojilerini tahlil ederler. Sosyal hayatla değil, “ev içi” ile ilgilenirler.
Servet-i Fünûn hikâye ve romanı teknik bakımdan Tanzimat romanından daha mükemmeldir. Gözleme değer veren yazarlar, mekân olarak İstanbul dışına pek çıkmazlar. “Sanat sanat içindir” ilkesine bağlı kalırlar: dil ve üslûpta aydınlara hitap eden bir tarzı benimserler. Yazı dili yabancı kelime ve tamlamalarla yüklüdür. Buna rağmen sağlam bir kompozisyon kurmayı başarırlar.
Servet-i Fünûn hikâye ve romanları, teknik bakımdan üstünlüklerine rağmen dil ve üslûpta hatalı bulunmuştur. Tanzimat’ta başlayan dili sadeleştirme çabalarına zarar veren bu “sanatkârâne üslûp”, eserlerini bugün için anlaşılmaz kılar. Millî Edebiyat döneminde yeniden hız kazanan sadeleştirme çalışmaları bu yazarları da etkiler; eserlerinin 1920’den sonraki baskılarında dil ve üslûp bakımından değişiklik yaparlar.
Bu dönemin en usta yaıan Halit Ziya (Uşaklıgil)dir. Diğer yazarların ondan büyük ölçüde etkilendikleri görülür. Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), Saffeti Ziya bu dönemin diğer hikâye ve romancılarıdır. Hüseyin Cahit Yalçın ile Ahmet Hikmet Müftüoğlu daha sonra Millî Edebiyat akımına katılmışlardır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.