Özel Mektup Örneği
Aşağıdaki mektup, Bilge Karasu tarafından, Halûk Aker’e yazılmıştır.
Ankara, 16.11.86
Hâlukçuğum,
Mektubun galiba biraz geç geldi, şimdi pek iyi bilemiyorum ama ya tatile çıkmak üzereyken elime geçti ya da döndükten sonra. (Bu gecikmenin önemi yok da, kendi vakitlerim açısından “yer”ini saptamaya çalışıyorum.) Güzel bir mektuptu, epey bilgi veriyordun; seni hiç değilse bir mektup süresince görmüş gibi oldum. Tatil dediğim, en cömert hesapla sekiz günlük bir şeydi. Ali Poyrazoğlu, Bodrum’daki evinin anahtarını bana bırakmıştı. Denize gitmek, uzun iş; havuzda yüzdüm. Denize girmedim bu yıl. Anlıyorsun, değil mi?
“Narla İncire Gazelin son sayfalarını yazdım. Şimdi de ortasının bölümlerinden birini yazıyorum. Ortası en çetin yeri olduğu için son sayfaları, ortasını belir¬lesin diye yazmak istedim. “Bütünlük” denegelmiş şeyin bu kitapta başka ölçütlerle kurulabilmesini istiyorum. Becerebilirsem ne mutlu bana! Beceremezsem de “Ne gam!” diyorum.
Benim İstanbul ya da Bodrum’a taşınmış olabileceğim yollu bilgileri kimlerden almışsın, pek merak ettim doğrusu, istanbul neyse ne de, Bodrum? Aman yarabbi! Ali’nin evinde bir hafta geçirilir de taşınmak yürek ister! Kendin de söylüyorsun ya, ben “güneyci”yim. Taşınırsam sana haber vermez miyim? Bu eve girer girmez adresimi, telefonumu sana yazmamış mıydım? Telefon değişmedi. Senin duygularında bir değişiklik olabileceği de aklıma, elbette, hiç gelmedi. Bu yaştan sonra, durup dururken… Çocuk musun? Sağ kalalım, yeter. Bir “başka sefer”, elbette olur. Altınova’da da, Ankara’da da…
Çocukların gidişi iyi, yazdıklarına bakılırsa. Okusunlar, siz de onlara göre ayarlarsınız kendinizi. (“Yeniden” dediğin, bundan sonra da gelir, yaşamının orta yerine oturur. Gelince, insan onu yaşayacak gücü buluyor galiba!)
Bu aralar gene ağrım tuttu; ufak tefek mıymıntılıklar gelip geçiyor. Gönülden yana “kafam bozuk” ya, birtakım şeylerin kendi haline bırakılması da, sırasında, yararlı olabilir sanıyorum, (işime bakmam, gereksiz koşturmaları, görüşmeleri en aza indirip çalışmam, çok daha önemli.)
Pek çeşitli şeyler okuyorum. Derslerimle, birtakım denemelerimle ilişkili şeyler, çokça yer tutuyor okuduklarım arasında bu sıralar. Kısa süre sonra, herhalde, yeniden bir anlatı-şiir dönemine girerim. Durduğum yok nasıl olsa.
Sen yazasıya, ben bir daha yazasıya, bakarsın vaktini geçiririz. Ben sana hemen şuracıkta yeni yılın hepinize sağlık, mutluluk, güzel şeyler getirmesini dileyeyim. Gönlünüze göre olsun her şey!
Bir yazım, dizilmiş bekliyor aylardır. Dergi çıkabilecekmiş artık. Pek yakında… Sana yollatacağım. Ona benzer başka yazılar da var ama ben hele şu “mozayik” kitabı bitireyim de… istanbul’a gittiğimde Erdal’la görüşüp “Göçmüş Kedilerin” yeni basımını da konuşacağım, yani kitap konusunda da… Şimdiki gibi çalışır, su koyvermezsem en geç üç ayda yayınevine vermiş olurum. Eh, mayısa doğru çıkabilir (mi?)… Yeni usul üzere yazımı nasıl bulacağını merak ediyorum; üç yıldır yazdıklarım (henüz bir sayfası bile yayımlanmadı), sanırım, hem daha önceki yazılarımın bütün özelliklerini bir araya getiriyor, hem de epey değişik bir ses veriyor. Bakalım hele.
Sol yanıma yeni komşular taşındı. Arada bir, radyonun ya da televizyonun sesi odamın içinde patlıyor sanki. Hemen kısıyorlar ya, bir an neye uğradığımı şaşırıyorum. Duvarlarımız pek ince de… Öbür (sağ) taraftaki komşularımın kapı gıcırtısından yürüyüşüne, konuşmasından elini yıkamasına yaptıkları ettikleri her şeyin sesini, gürültüsünü alıyorum. Onlar da herhalde benim her yaptığımı işitiyorlardır. Ne güzel iç içelik, değil mi? İnsanlar kaynaşıyor böylelikle, ayrı gayrı kalmıyor!
Haydi güzelim. Hepinizi öper, kucaklarım. Senin gözlerinden öperim, ayrıca. Eh, o kadar olsun artık. Benden bir şey ister misin?
Sağlıcakla…
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.