Nefi
NEF’Î
Gerçek adı Ömer‘dir. Nef i (faydalı) takma adı (mahlas) dır. Genç yaşında Erzurum’dan İstanbul’a gelmiştir.Çadiaklata azd.4jı kasidelerle kısa sürede üne ulaşmıştır. Nefî, yalnız 17. yüzyılın değil, bütün divan edebiyatının en büyük kaside şairidir. Nefî, dört padişahın devrinde yaşamış, bunların hepsini akıl almaz denecek güzellikle ve incelikle övmüştür. Hiç şüphesiz en güçlü kasidelerini, en çok ilgisini gördüğü IV. Murat için yazmıştır.Nefî, büyük bir kasideci olduğunun farkındadır. Bu özelliğiyle de övünür.Kaside vü gazelim hot püretti dünyayı Ne Rum‘u koydu ne Hind’i ne mülk-i Acem(Kaside ve gazelim dahi, dünyayı doldurdu, (bu şiirlerim) ne Anadolu, ne Hindistan ne İran bıraktı.”
Ancak, Nefî, sert huylu bir şairdir. O, övmesini bildiği kadar yermesini de bilir. Yazdığı hicviyeler (yergi şiirleri) de karşısına aldığı kişileri, ağır şekilde küçük düşürür.Ol saf der-i düşmenkeşi nazmım ki hususa Şemişir-i zebanımdan ahibbâ hazer eyler (O düşman saflarını dağıtan şiirimden ve özellikle dilimin kılıcından dostlar çekinir).
Nefî, hicivleriyle de bir süre IV. Murat’ın hoşuna gitmiştir. Fakat, bir gün, padişah Nefî’nin hicviyelerini okurken yıldırım düşer. Bunu, hicviyelerin uğursuzluğuna yorumlayan padişah, Nefî’nin hicviye yazmasını yasaklar.Ancak, Nefî, hicviye yazmayı sürdürür. Padişah, bu duruma kızar ve şairin öldürülmesini emreder.Nefî’nin şiirleri “Divan”ında toplanmıştır. Hicviyeleri “Siham-ı Kaza” adlı kitabındadır.
Nefî’nin Şiirlerinden Örnekler
Murat Paşa’ya Kaside:
Gamzen ne dem ki tiğ çeküp hun-feşân olur
Uşşâk-ı dil-figâra ecel mihr-bân olur
Çeşmin o Kahramân-ı gazab-nâktir senin
Kim hışmı zail olsa dahi bî-amân olur
Gamzen suâle başlasa uşşâka her müjen
Gûyâ lisân-ı hâl ile bir tercemân olur
Bu nâz ü bu nigâh-ı tegâfül ki sende var
Hızr olsa âşıfcın sebeb-i terk-i can olur
Gâhî ki halka halka durur pîç ü tâb ile
Tuğra-yı hükm-i pâdişeh-i hüsn ü ân olur
Gâhî ki deste deste yattır yerde gûyiyâ
Çârûb-ı âstân-ı memâlik-sitân olur
Düştükçe hâke gûy-sıfat kelle-i adû
Pây-ı semendi tut ki ana savlecân olur
Saflar düzüp hücum edicek hayl-i düşmene
Dehşetle âsmân ü zemin pür-figaan olur
Evc-i hevâda sît-i çekâçâk-i tiğden
Âvâz-ı ra’d ü saika reh-güm-künân olur
Diller doyar mı görmeğe ceng içre nîzesin
01 dem ki hûn-i düşmen ucundan revân olur
Gâhî miyân-ı safta durur kendi tiğ-veş
Gâhî miyân-şikâf-ı saf-ı düşmenân olur
Hakka benim o nâdire-perver ki her sözüm
Bir tuhfe gibi elden ele armağan olur
Tuttu cihanı debdebe-i kûs-i şöhretim
İşitmez anı gûşu hasudun girân olur
Nefî duaya başla ko da’vâyı kim duâ
Nazm âhirinde âdet-i nazm-âverân olur
Dönsün felekte sâgar-ı ikbâli gün gibi
Tâ anadek ki âhir-i bezm-i cihan olur
Kelimeler : Gamze : Yan bakış, tiğ : Kılıç. Hun-feşân : Kan saçıcı. uşşak : Aşıklar, dil-figâr : Gönlü yaralı, mihr-ban : Şefkatli, güler yüzlü. Kahraman : Yiğit. İranlı mitoloji kahramanı olan pehlivan, gazap-nâk : Öfkeli. hışım : Kızgınlık, bî-aman : Aman vermeyen, zail olmak : Ortadan kalkmak, müje : Kirpik. Lisân-ı hâl : Gizli dil. tercüman : Anlatan, çeviren, aktaran, nigâh-ı tegâfül : Dalgun bakış, terk-i can : Ölmek, gâhi : Bazen, piç ütâb : Kıvrılmak, bükülmek. Tuğra : Padişahın mühürü. hüsn ü an : Çekici güzellik, gûyiyâ : Sanki, tıpkı, çârûb-ı âstân : Eşik sübürgesi. (Murat Paşa’nın eşiği), memâlik-sitan : Ülkeler alan. nize : Mızrak, diller : Gönüller, hun : Kan. nevan : Akan, giden, guy-sıfat : Top gibi. adü : Düşman, pây-ı : semend. At ayağı. Sevlecan : Topacı vurarak döndüren sopa. asuman-ı zemin : Yer ve gök. Pür-figan : Çığlık çığlığa, evc-i hava : Göğün en üstü. sît: Gürültü. Çekâcak : Kılıçların çarpışma sesi. veş : Gibi. miyân-ı şikâf-ı saf-ı düşmen : Düşman saflarının ortasını delip geçen, nâdire-perver : Benzeri az olan. tuhfe : Armağan, debdebe : Görültü. Küs : Kös, davul, gûş : Kulak, işitmek, hasûd : Kıskanç, girân : Sağır, nazm : Nazım, şiir. âhir : Son, sonuç, nazm – averân : Şairler, sagar-ı ikbâl : Mutluluk, huzur, şans kadehi, ahir-i bezm-i cihan : Dünyanın sonu, kıyamet günü.
Şekil Hakkında Bilgi :
Kasidenin klasikleşmiş bir bölümlenmesi vardır :
1. Nesip (giriş) bölümü : Herhangi bir konunun tasviri yapılır. Okuduğunuz kasidede, ilk beş beyit nesıp bölümünü oluşturuyor. Bu beyitlerde sevgilinin güzelliği tasvir ediliyor.
2. Girizgâh (kasideye başlama) beyti : Kasidede 6. beyit girizgâhtır. Bu beyitte, bir yandan sevgili tasvir edilirken, bir yandan söz, ustaca, Murat Paşa’ya getiriliyor. (Sevgilinin saçları) bazan deste deste yerde sürünür. (Bu şekliyle) ülkeler alan (Murat paşa’nın) eşiğinin sübürgesi olur.
3. Methiye (övgü) bölümü : Kasidede sekizinci beyitten on ikinci beyite kadar olan beyitler, övgüdür.
4. Fahriye (şairin kendini övmesi) bölümü : On üçüncü ve on dördüncü beyitlerde Nefî, kendini övüyor, övünüyor.
5. Duâ bölümü : Bu bölümde, kasidenin yazıldığı kimseye duâ edilir. Ona uzun ömür ve bol şans dilenir. Kasidedeki, on beşinci ve on altıncı beyitler böyledir.
GAZEL
Âşıka ta’n etmek olmaz mübtelâdır neylesun
Âdeme mihr-i muhabbet bir belâdır neylesun
Gönlü dilberden kesilmezse acep mi âşıkın
Gamzesiyle tâ ezelden âşinâdır neylesun
No’la ta’yin etse zaptı mülk ü hüsnü gamzeye
Zülfü bir âşüfte-i serderhevâdır neylesun
Zülfüne kalsa perişan eylemezdi dilleri
Anı da tahrik eden bâd-ı sabâdır neylesun
No’lo olsa muztarip hâl-i dil-i uşşaktan
Sîne-i âyinesi âlem-nümâdır neylesun
Olmasa Nefî no’la dil-beste zülf-i dilbere
Tab’-ı şûhû daima düşmez bir hümâdır neylesun
Kelimeler : ta’n etmek : Yermek, kınamak, mihr-î muhabbet : Aşkın güneşi, ateşi, müptelâ : Alışmış, alışık, âdem : Âdem, insan, acep mi : Şaşılmaz, acayip değildir, gamze : Sevgilinin yan bakışı, ezel: Başlangıcı olmayan geçmiş zaman, âşinâ : Tanıdık, dost, yakın, dil: Gönül, tahrik etmek : Harekete geçirmek, bir şeye karşı kışkırtmak, bâd-ı sabâ : Sabah rüzgârı, hafif ve ılık rüzgar, sine-i âyine: Gönül aynası, âlemnümâ : Dünyanın aynası, dil-beste : Gönül bağlamış, tab’ı şûh : Neşeli huy, güzel yaratılış, hümâ : Devlet kuşu. neylesin : Ne eylesin, ne yapsın.)
BEYİTLER
Mecnûn ne bilür kâide-i nâz ü niyazı
Âşık mı sanur kendin ol meczûb-ı muhabbet
(Mecnun, (sevgiliye) yalvarmanın ne naz yapmanın kurallarını bilmez. O aşk delisi, kendini âşık mı sanır?)
Ne dünyâdan safa bulduk ne ehlinden recâmız var
Ne dergâh-ı Hüdâdan maada bir ilticamız var
(Ne dünyadan rahatlık bulduk ne de kimseye yalvardık. Ne de, Allah’ın kapısından başka bir yere sığındık).
Tûti-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil
Cerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil
(Mucizeler söyleyen bir papağanım ne desem söz değil, ne desem şiir olur. Yalnız, felekle, kaderle baş edemem, çünkü onun aynası, yüreği temiz değil).
Bahar erse yine seyr-i gülistan olduğun görsek
Güzel seyreylemek uşsâka âsân olduğun görsek
(Bahar gelse de yine gül bahçesinin dolaşıldığını görsek. Böylece, güzel sey-retmenin aşıklara kolay olduğunu görsek).
RUBAİ
Yâ Râb, dilimi sehv ü hatâdan sakla
Endîşemi tezvir ü riyadan sakla
Bastım rek-i vâdî-i rubâîye kadem
Ta’n-ı har-ı nâdân-ı dü-pâdan sakla
(Ey Tamı, dilimi yanlıştan ve kusurdan koru Fikirlerimi, yalancılardan ve iki yüzlülerden koru Rubâî türüne (yoluna) ayak bastım, tki ayaklı cahileşeğinin kötülemesinden koru)
HİCVİYE
Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye:
Bize kâfir demiş Müfti Efendi
Tutalım ben diye ana müselmân
Varıldıkta yarın Rûz-ı cezaya
İkimiz de çıkarız anda yalan
Kelimeler : Kâfir : Müslüman olmayan, günahkâr, müselmân Müslüman, rûz-ı ceza: Cezaların dağıtıldığı gün. anda: Onda, orada).
KITA
Bana Tâhir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Mâlikî mezhebim benim zîrâ
İtikâdımca kelp tahirdir
Kelimeler : kelp : Köpek. İltifat: Bir kimsenin güzel özelliklerini abartılı olarak dile getirmek. Mâliki: Bir mezhep; Bu mezhebe göre köpek temizdir, itikat: inanç, tahir : İki anlamda (tevriyeli) kullanılmıştır. Birinci anlamı, Tâhir Efendi; ikinci anlamı “temiz” demektir).
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.