Milli Edebiyat Dönemi
1908’den sonra serbest bir yayılma alanı bulan “Türkçülük” hareketi, Balkan Harbi‘nden sonra siyasî ve kültürel alanda faaliyet gösteren dernekler ve yayın organlarına sahip olmaya başlar. İlk olarak 1908 yılında Türk Derneği kurulur. 1913 yılına kadar faaliyet gösteren dernek, 1911 yılında kendi adıyla bir de dergi yayınlar. Aynı yıl, Mehmet Emin’in başkanlığında kurulan Türk Yurdu derneği de kendi dergisini yayınlamaya başlar. 1913 yılında çıkmaya başlayan Halka Doğru dergisi ise diğerlerinin aksine, halkı aydınlatmaya yönelir. Ziya Gökalp‘in denetiminde yayınlanan Yeni Mecmua (1917) da dönemin önemli yayın organlarından biridir.
1911 yılında Selanik’te yayın hayatına giren Genç Kalemler dergisi ise, Türkçülük (milliyetçilik) hareketini edebiyat alanında temsil etmektedir. Genç Kalemler, daha önce Manastır’da yayınlanan “Hüsn ve Şiir” adlı derginin devamı ve ikinci cildidir. Dergide yazılarıyla yer alan Ömer Seyfeddin, Ali Cânib, Âkil Koyuncu, Râsim Haşmet gibi gençler ilk defa bir “Millî Edebiyat’tan söz ederler.
İlk yazılar, edebiyat dilinin geçmişi ve gelişmesi konusuna ayrılır. Dergide yazan gençler, o günkü Türkçenin Arap ve Fars dillerinin etkisiyle anlaşılmaz ve yapay bir dil haline geldiğini söylerler. Hem kalıcı ve geniş halk kitlelerine hitap eden eserler yazmak, hem de halkı aydınlatmak için konuşma diline yaklaşan daha sade bir dil kullanmak gereğine inanmışlardır.
Yeni Lisân adı verilen bu dava için bir takım esaslar belirlenir. Buna göre : Arapça ve Farsça gramer kaideleriyle cümle kurulmayacak, bu kurallarla yapılan tamlamalar kullanılmayacaktır. Arapça’dan geçen kelimeler Türkçe’deki kullanılışlarıyla değerlendirilecektir. Arapça olan ilmî terimlerin kullanılmasına devam edilecek, konuşmada istanbul ağzı esas kabul edilecektir.
Edebiyat alanında yenilenmesi gereken bir diğer unsur da edebî eserlerin muhtevası ile ilgilidir. Önceleri İran, daha sonra da Batı etkisiyle giderek bir“takiit edebiyatı” halini aldığını düşündükleri bu alanı, Türk halkının hayatına dönmeye çağırırlar. Ancak “vicdanî bir keyfiyet” saydıkları şiiri bu kapsamın dışında bırakırlar.
Öte yandan, henüz yazı hayatlarına devam etmekte olan Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Hâlit Ziya, Cenab Şahabeddin. Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzâde Mehmet Fuat gibi Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî yazarları bu ilkelere karşı çıkarlar. Bu yazarlar, Yeni Lisan’ın bir edebiyat dili değil, sadece bilim dili olabilceğini savunurlar. Aynca “Millî Edebiyat” anlayışının ırkçı bir niteliği olduğunu ve sanat eserinin uluslararası nitelikler taşıdığı için millî olamayacağını ileri sürerler.
Millî Edebiyat taraftarları bir yıl süren bu tartışmalar sırasında manzum ve mensur bir çok eser yayınlarlar. Bunların arasında Ömer Seyfeddin‘in hikâyeleri ve ZiyaGökalp’in Gökalp ve Demirtaş imzalarıyla yayınlanan manzumeleri dikkat çeker. Ayrıca okuyucunun karşılaştırma yapabilmesi çin yeni lisanla yazılan bir eserin hemen yanında karşı çıkanlardan birine ait bir başka eser de yayınlanmaktadır. Genç Kalemler‘in açık kaldığı bir yılın sonunda, önce Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, daha sonraları Yakup Kadri, Köprülüzâde Mehmet Fuat ve Refik Hâlit gibi yazarlar da bu akımın ilkelerini kabul ederler. Cumhuriyetin ilân edildiği yıllarda konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark tamamen ortadan kalkmış durumdadır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.