Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı

3 Aralık 2013 tarihinde tarafından eklendi.

Kahraman anlatıcının bakış açısı
Bu bakış açısında, olay örgüsü, kişiler, mekânlar vb. metindeki başkahramanlardan birinin ağzından anlatılır. Yani anlatıcı tanrısal bir niteliğe sahip değildir. O da metindeki diğer kişiler gibi bir insandır. İnsan olduğu için de bakış açısı tanrısal anlatıcıya göre daha dardır. Anlatacakları kendisinin bildiği, gördüğü, duyduğu, yaşadığı, hissettiği, düşündüğüyle sınırlıdır. Bunların dışında bir şeyleri anlatmasına olanak yoktur.
Bu tür metinlerde anlatıcı, kendisinin gerçekleştirdiği eylemleri anlatırken birinci tekil ya da çoğul kişiyi (yürüyordum, baktım, sevindik…) diğer kişilerin gerçekleştirdiği eylemleri anlatırken de üçüncü tekil ya da çoğul kişiyi (gördü, ağladı, utandılar…) kullanır.

Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası” isimli romanından “Metin ve Zihniyet” konusu için aldığımız metin parçasında kahraman anlatıcının bakış açısı kullanılmıştı. Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” isimli romanından alınan aşağıdaki metin parçasında da bu bakış açısı kullanılmıştır.

Ben de onların arasındaydım ve onların arasında büyüğüm de yoktu. Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı, sekiz yaşımdan beri çekiyordum.

Ben de o muayene odasının ve nice muayene odalarının önünde senelerce bekledim. Benim yanımda büyüğüm yoktu. Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim.
Kapıya Bir Anahtar Sokuldu
Bir deniz, bir vapur, beyaz köşkler.
Az sonra kapıya bir anahtar sokuldu. Hemen doğruldum, mendilimi sakladım. Kendisine zaafımdan ziyade metanetimi gösterdiğim kadın içeriye girdi. Beni görünce, elindeki erzak torbasını merakının derecesini hissettiren bir şiddetle yere bırakarak yüzüme baktı. Yorulmuş olduğu için arkasını hafifçe kapıya dayayarak sık sık nefes alıyor, öğrenmek istediği şeyi öğrenmek için sual sormaya ya muvaffak olamıyor, ya lüzum görmüyor ve gözlerini benden ayırmıyor.
— Bir daha muayene edecekler, dedim.
— Ameliyat lâzım mı imiş?
— Belli değil. Bugün kalabalıktı. İyice bakamadılar. Belki lâzım olacak.
Bu müphem sözlerim onu hiç tatmin etmemiş olacak ki, torbayı yere bırakırken kolunun hareketine tesir eden merak ve endişe ile torbayı kaldırdı ve mutfağa doğru şaşkın adımlarla yürüdü. Yolunu bir kör alışkanlığıyla bulduğunu, etrafını görmediğini, torbayı evvelâ masaya, sonra rafın altındaki dolaba çarpmasından anlamıştım.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ