Hüseyin Rahmi Gürpınar
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (17 Ağustos 1864- 8 Mart 1944)
istanbul’da doğdu. Babası Erzurum Mevkii Komutanı iken ölen Mehmet Sait Paşa‘dır. Küçük yaşta annesini kaybedince, anneanne ve teyzesinin gözetiminde istanbul’da okudu. Okumaya meraklı idi. 1878’de Mekteb-i Mülkiye’ye girdi. Hastalık sebebiyle okulu yarım bıraktı.
1908’e kadar Adliye ve Nafia (Bayındırlık) Nezâretlerinde çalıştı. Bir taraftan da Ahmet Midhat Efendi’nin korumasıyla, “Tercemân-ı Hakikat” ve “Ikdâm” gazetelerinde tercüme ve telif pek çok yazılar yazdı. Romanlarım tefrika ettirdi. 1908’de memurluktan ayrıldı.Hayatını yazılarıyla kazandı. 1935’de millet vekili seçildi. Sekiz yıl bu görevde kaldı ve 8 Mart 1944’de öldü.
Hüseyin Rahmi, Servet-i Fünün döneminin “sanat, sanat içindir” anlayışının dışında kaldı. Romanda, ustası Ahmet Midhat Efendi tarzını devam ettirdi. Ancak onun gibi çok değişik roman tarzlannı denemek yerine realist ve daha çok natüralist anlayışta popüler “töre” romanları yazdı. Nalüralizmin “gözlem ve deneye dayalı roman” tarzını benimsedi. Bu roman anlayışına sonuna kadar bağlı kaldı. Bu açıdan ilk büyük natüralist romancımızdır. Ancak romanlarında ön planda tuttuğu sosyal tenkit onu natüralistlerden ayırmaktadır.
Hüseyin Rahmi, romanlarında, sosyal tenkidi mizah yolu ile sağlamaya çalıştı. Bozulan sosyal düzen ve değerler sistemini romanlarında bütün yönleriyle işledi. Bu düzen içerisinde mizaç, ahlâk ve kültür yönlerinden anormal ve gülünç olay kahramanlarını ele aldı. Mekân olarak İstanbul dışına çıkmayan yazar, değerler sisteminin hızla değiştiği yenileşme dönemi istanbul’unu çeşitli yönleriyle gözler önüne serdi.
Halkın, an’anevî yaşama biçimini ve değer hükümlerini değiştirerek yerine pozitivist bir dünya görüşünü koymaya çalıştı. Ailede, sosyal müesseselerde ve sokakta gözlemlediği bütün çirkinlikleri, kötülükleri, çözülmeleri bütün gerçekliğiyle mizahî bir dille anlattı. Ancak bunların yerine olumlularını koyamadı.
Romanlarında işlediği temalar; batılılaşmanın yanlış anlaşılması ve bunun ortaya çıkardığı problemler, aile hayatı, kadın erkek ilişkileri, dinî değerlerin yanlış anlaşılması ve yorumlanması, zengin fakir ilişkileri ve iktisadî problemlerdir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar günlük konuşma dilinin edebî esere girmesinde büyük hizmeti olan bir yazardır. Ancak romanları teknik bakımdan zayıftır. Vak’a ile ilgili bilgi verişler, romancının olaylara müdahalesi, olaylar arasındaki bazı kopukluklar, ömek aldığı Ahmet Midhat Efendi’nin romanlarında da görülen teknik kusurlardır. Dil ve üslûbuna da fazla özen göstermedi. Konuşmalann dışında, vak’ayı hikâye etmede ve tasvirlerde dili oldukça ağırdır.
Romanlarından bazıları; Şık (1889), iffet (1896), Mürebbiye (1899), Metkes (1899), Tesadüf (1900), Şıpsevdi (1911), Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912), Gulyabani (1912), Cadı (1912), Hakka Sığındık (1919), Cehennemlik (1924), Efsuncu Baba (1924), Ben Deli miyim? (1925), Tutuşmuş Gönüller (1926), Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu? (1927), Kokotlar Mektebi (1929), Utanmaz Adam (1934), Kesik Baş (1942), Dünyanın Mihveri Kadın mı, Para mı? (1949) adlarını taşır.
Hikâyeleri ise Kadınlar Vaizi (1920), Namusla Açlık Meselesi (1933), Katil Buse (1938), iki Hödüğün Seyahati (1933), Tünelden ilk Çıkış (1934), Gönül Ticareti (1939) ve Melek Sanmıştım Şeytanı adlarıyla yayınlandı.
Yazarın ayrıca Hazan Bülbülü ve Kadın Erkekleşince adlarını taşıyan iki tiyatro eseri vardır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.