Erenderunlu Vasıf
ERENDERUNLU VÂSIF (? – 1924)
İstanbul’da doğdu, saray okulunda yetişti. Bu yüzden “enderûnlu” diye anıldı. Hayatı boyunca özellikle IV. Mustafa devrinde önemli görevlerde bulundu. Şiire çok yeteneklidir. Ancak, anlatımında bir tutukluk olduğunu söyleyenler çıkmıştır. Nedim’le başlayan “Divan şiirini kendimize mal etme” çabasını sürdürdü. Ancak. Vâsıf. Divan Şiirinin kurallanna pek aldınş etmemiştir. Sanat değeri yüksek beyitleri oldukça azdır.Vâsıf in dili yalındır. Anlatımında bir tehzil (alaya alma) vardır.
Şiirlerini Divan’ında toplamıştır.
GAZEL
Kime mecburum o sîmîn-bere sor sorma bana
Derdim ol şûh-ı perî-peykere sor sorma bana
Âşıkın kaametini ccvr ile kim dal itdi
Şu duran dil-ber-i dal hançere sor sorma bana
Doğrusu âşıkı sevmez mi sever mi bilemem
Onu sen var o kad-i ar’ara sor sorma bana
Ben kesâkes veremem sana cevâb ol şuhun
Geldi mi hatt-ı ruhu berbere sor sorma bana
Seni sayd eyleme mümkin mi dedim dil-dâra
Dedi bin nâz ile sîm ü zere sor sorma bana
Dehenin dün gece kim öpdü uyurken bilemem
Âşıkın ağzın ara âhara sor sorma bana
Geldi mi âleme Vâsıf gibi erbâb-ı suhan
Oku Divân’ını şâ’irlere sor sorma bana.
(Kelimeler : mecbur : Yükümlü, zorundu olan. sîm : Gümüş, ber: göğüs. şûh : Neşeli güzel, peri-peyker : Peri yüzlü, kaamet: Boy. cevr: Eziyet, işkence, dal etmek : Belini bükmek, hançer : kılıç, dal : Kın, kad : Boy. ar’ar : Selvi. kesakes : Kesin kesin, kesinlikle, hatt : Tüy, kıl. ruh : Yanak, sayd : Av. dil-ârâ : Gönlü süsleyen, sevgili, sim : Gümüş, zer : Altın, dehken : Ağız. ahar : Başka, başkası, âlem : Dünya, erbap : usta. sühan : Söz. divân : Divan şairinin şiirlerini toplayan kitap.
GAZEL
Her bir meram yâra tamâm söylenilmiyor
Olmazsa yâr aşıka râm söylenilmiyor
Muhtâc büs-ı la’line yâıın recâ-yı vasi
Mest olmadıkça asl-ı meram söylenilmiyor
Tenhâda bulsam ol perî-zâdı telâşdan
Lüknet gelip zebana kelâm söylenilmiyor
Dahi etme bana derd-i dilin söylemez diye
Âşık ne yapsın âh a paşam söylenilmiyor
Vâsıf bezimde böyle gazel dest-i yârdan
Nûş etmedikçe bir iki câm söylenilmiyor
(Kelimeler : meram : istek arzu. râm olmak : Boyun eğmek, başkasının buyruğuna uymak, muhtaç : thliyacı olan. bûs : Öpmek, lâ’l : Kırmızı, recâ : Rica, dilek, vasi : Kavuşma, mest : Sarhoş, asıl : Gerçek. tenhâ : Issız, perî-zâd : Peri kızı, güzel kız. telâş : Kaygı, acelecilik, lüknet: Tutukluk, kekeleme, zeban : Dil. kelâm : söz. dehl etmek : Suçlamak, dil : Gönül, bezm : Yiyip içme, eğlence toplantısı, dest : el. nûş : içmek, câm : Kadeh.)
GAZEL
Ey şûh işine âşık-ı zarın yaramazsın
Gayetle güzel tazesin amma yaramazsın
Yüz bin dil-i işkeste yatur bir ser-i mûda
Ey şâne niçün zülfün arayıp tanımazsın
Sende bu denâ’et var iken sûfî o şuhun
Bel bel beline nafile bakma saramazsın
Ol taze nihâlin bu yazın mîve-i vasfın
Bîhûde taleb etme gönül koparamazsın
Var yok ne ise sohbet-i zâhid kulak asma
Söz remz-i mu’ammâ-yı dehendir yaramazsın
Bel bağlama ser-rışte-ı gısu-yı ümide
Gavgâ-yı elemden başını kurtaramazsın
Pek inceden ince arama Vâsıf o şuhun
Sen bahs-i miyarımda kılı kırk yaramazsın
(Kelimeler : şuh : neşeli güzel, zâr : Ağlayan, gayet : Çok son derece. dil : Gönül, işkeste (şikeste) : Kırık, yatur : yatar, ser : uç, baş. mû : saç. şâne : Tarak, zülüf : saç. denâ’et : Aşağılık, sûfî : sofu. bel bel : Bön bön. nafile : Boşuna, nihâi : Fidan, sevgili, mîve : Meyve, vasi : Kavuşma. bîhude : Boşuna, sohbet : Konuşma, zahit : Dinî kurallara sıkı sıkıya bağlı olan. remz : işaret, muamma : Bilinmeyen, sır. dehen : Ağız. rişte : Bağ. gîsû : saç. bahis : Konu. miyân : Bel.)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.