Erenderunlu Vasıf

11 Temmuz 2013 tarihinde tarafından eklendi.

ERENDERUNLU VÂSIF (? – 1924)
İstanbul’da doğdu, saray okulunda yetişti. Bu yüzden “enderûnlu” diye anıldı. Hayatı boyunca özellikle IV. Mustafa devrinde önemli görevlerde bulundu. Şiire çok yeteneklidir. Ancak, anlatımında bir tutukluk olduğunu söyleyenler çıkmıştır. Nedim’le başlayan “Divan şiirini kendimize mal etme” çabasını sürdürdü. Ancak. Vâsıf. Divan Şiirinin kurallanna pek aldınş etmemiştir. Sanat değeri yüksek beyitleri oldukça azdır.Vâsıf in dili yalındır. Anlatımında bir tehzil (alaya alma) vardır.
Şiirlerini Divan’ında toplamıştır.

GAZEL

Kime mecburum o sîmîn-bere sor sorma bana
Derdim ol şûh-ı perî-peykere sor sorma bana

Âşıkın kaametini ccvr ile kim dal itdi
Şu duran dil-ber-i dal hançere sor sorma bana

Doğrusu âşıkı sevmez mi sever mi bilemem
Onu sen var o kad-i ar’ara sor sorma bana

Ben kesâkes veremem sana cevâb ol şuhun
Geldi mi hatt-ı ruhu berbere sor sorma bana

Seni sayd eyleme mümkin mi dedim dil-dâra
Dedi bin nâz ile sîm ü zere sor sorma bana

Dehenin dün gece kim öpdü uyurken bilemem
Âşıkın ağzın ara âhara sor sorma bana

Geldi mi âleme Vâsıf gibi erbâb-ı suhan
Oku Divân’ını şâ’irlere sor sorma bana.

(Kelimeler : mecbur : Yükümlü, zorundu olan. sîm : Gümüş, ber: göğüs. şûh : Neşeli güzel, peri-peyker : Peri yüzlü, kaamet: Boy. cevr: Eziyet, işkence, dal etmek : Belini bükmek, hançer : kılıç, dal : Kın, kad : Boy. ar’ar : Selvi. kesakes : Kesin kesin, kesinlikle, hatt : Tüy, kıl. ruh : Yanak, sayd : Av. dil-ârâ : Gönlü süsleyen, sevgili, sim : Gümüş,  zer : Altın, dehken : Ağız. ahar : Başka, başkası, âlem : Dünya, erbap : usta. sühan : Söz. divân : Divan şairinin şiirlerini toplayan kitap.

GAZEL

Her bir meram yâra tamâm söylenilmiyor
Olmazsa yâr aşıka râm söylenilmiyor

Muhtâc büs-ı la’line yâıın recâ-yı vasi
Mest olmadıkça asl-ı meram söylenilmiyor

Tenhâda bulsam ol perî-zâdı telâşdan
Lüknet gelip zebana kelâm söylenilmiyor

Dahi etme bana derd-i dilin söylemez diye
Âşık ne yapsın âh a paşam söylenilmiyor

Vâsıf bezimde böyle gazel dest-i yârdan
Nûş etmedikçe bir iki câm söylenilmiyor

(Kelimeler : meram : istek arzu. râm olmak : Boyun eğmek, başkasının buyruğuna uymak, muhtaç : thliyacı olan. bûs : Öpmek, lâ’l : Kırmızı, recâ : Rica, dilek, vasi : Kavuşma, mest : Sarhoş, asıl : Gerçek. tenhâ : Issız, perî-zâd : Peri kızı, güzel kız. telâş : Kaygı, acelecilik, lüknet: Tutukluk, kekeleme, zeban : Dil. kelâm : söz. dehl etmek : Suçlamak, dil : Gönül, bezm : Yiyip içme, eğlence toplantısı, dest : el. nûş : içmek, câm : Kadeh.)

GAZEL

Ey şûh işine âşık-ı zarın yaramazsın
Gayetle güzel tazesin amma yaramazsın

Yüz bin dil-i işkeste yatur bir ser-i mûda
Ey şâne niçün zülfün arayıp tanımazsın

Sende bu denâ’et var iken sûfî o şuhun
Bel bel beline nafile bakma saramazsın

Ol taze nihâlin bu yazın mîve-i vasfın
Bîhûde taleb etme gönül koparamazsın

Var yok ne ise sohbet-i zâhid kulak asma
Söz remz-i mu’ammâ-yı dehendir yaramazsın

Bel bağlama ser-rışte-ı gısu-yı ümide
Gavgâ-yı elemden başını kurtaramazsın

Pek inceden ince arama Vâsıf o şuhun
Sen bahs-i miyarımda kılı kırk yaramazsın

(Kelimeler : şuh : neşeli güzel, zâr : Ağlayan, gayet : Çok son derece. dil : Gönül, işkeste (şikeste) : Kırık, yatur : yatar, ser : uç, baş. : saç. şâne : Tarak, zülüf : saç. denâ’et : Aşağılık, sûfî : sofu. bel bel : Bön bön. nafile : Boşuna, nihâi : Fidan, sevgili, mîve : Meyve, vasi : Kavuşma. bîhude : Boşuna, sohbet : Konuşma, zahit : Dinî kurallara sıkı sıkıya bağlı olan. remz : işaret, muamma : Bilinmeyen, sır. dehen : Ağız. rişte : Bağ. gîsû : saç. bahis : Konu. miyân : Bel.)

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Tanzimat Döneminde Roman ve Hikaye