Rıza Tevfik Bölükbaşı
RIZA TEVFlK BÖLÜKBAŞI (7 Ocak 1869- 30 Aralık 1949)
Edirne‘de doğdu. Babası Hoca Mehmet Efendi‘dir. Babasının vazifesi dolayısıyla öğrenimini değişik yerlerde yaptı. 1887’de İstanbul’da Mülkiye Mektebine kaydoldu. Edebiyata meraklıydı. Bir öğrencisi hareketine katıldığı için okuldan alındı. Mülkî Tıbbiye‘nin imtihanlarını kazandı. Burada da çeşitli olaylara karıştığı için hapse atıldı. Tophane müşiri Zeki Paşa‘nın yardımıyla Tıbbiye‘ye kabul edildi. Ancak 30 yaşında okulu bitirdi. Karantina Idaresi’nde doktorluğa başladı. Yurt dışına kaçmak isterken haber alındığı için geri döndü. İstanbul Gümrüğünde Eczayı Tibbiye‘ye müfettiş tayin edildi. 1908 yılına kadar bu görevde kaldı. 1907 yılında gizli faaliyet gösteren İttihat ve Terakkî Cemiyeti‘ne girdi. II. Meşrutiyet ilân edilince Edirne millet vekili oldu. 1912’de bu partiye karşı tavır aldı.
Balkan Harbi sonrası Karantine Meclisi üyesi oldu. Aynı zamanda Darülfünûn‘da felsefe dersleri verdi. 1918 Hürriyet ve İtilaf Fırkası iktidar olunca Maarif Nazırı oldu. İki defa Şûrâyı Devlet Başkanlığına tayin edildi. Sevr Anlaşmasını imzalayan heyetle bulundu. Millî Mücâdeleye karşı oluşu tepkilere yol açınca İstanbul Üniversitesindeki profesörlük görevinden istifa etti. 1922’de Türkiye’yi terketmek zorunda bırakıldı. Sürgün hayatı yirmi yıl sürdü.
Dr. Rıza Tevfik çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Fransızca, İbranice, İngilizce, İspanyolca, Farsça, Rumca. Ermenice ve Arapça bilirdi. Edebiyat, şiir, felsefe. Türk folklor ve sanatı ile yakından ilgilendi. Siyâsetin yanısıra doktorluk yaptı. Felsefeye olan ilgisinden dolayı “feylezof” unvanı aldı.
Rıza Tevfik şiire on beş yaşında Gelibolu’da iken başladı. İstanbul’daki edebî hareketlerden habersizdi. Orada bulunan saz ve tekke şairlerinin etkisinde kaldı. Kendisi de Bektaşi tekkesine bağlıydı. İstanbul’a geldikten sonra Abdülhak Hâmid‘in etkisinde kaldıysa da bu sürekli olmadı. Saz ve tekke şairlerinin etkisi ise hep devam etti. Bu tarzın nazım şekli, vezin, üslûp gibi özelliklerini şiirlerinde kullandı. Zamanının “Hece -Aruz”, “Türkçe – Osmanlıca” tartışmalarında Hece,Türkçe tarafını tuttu; ancak aruzu da kullandı.
Şiirlerinde genellikle “çocukluk hatıraları, aşk, tabiat” temlerini kullandı. Samimiyet onun şiirlerindeki en önemli özelliktir. Yazılarında günlük konuşma dili ve üslûbunu benimsedi.
Çeşitli gazete ve dergide yayınlanan şiirlerini 1934 yılında Serab-ı Ömrüm adıyla yayınladı. Yazarın felsefe alanında başka yayınlan da vardır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.