Recaizade Mahmut Ekrem
RECAÎZADE MAHMUT EKREM (1 Mart 1847-31 Ocak 1914)
İstanbul’da doğan Recaîzade Mahmut Ekrem ilk öğrenimine Bayezıt Rüştiyesi’nde başladı.Çeşitli okullarda öğrenimini sürdürürken babasından Arapça ve Farsça öğrendi. Hariciye Mektubî Kalemi’ne girdi (1862). Burada Fransızca öğrendi ve edebiyatla ilgilendi. Namık Kemal‘i tanıdı; onunla “Encümen-i Şuarâ” toplantılarına katıldı. Çeşitli gazetelerde yazılar yayınladı. N. Kemal Avrupa’ya giderken “Tasvir-i Efkâr”ın yönetimini üstlendi. 1870’de ilk kitabı Afife Anjelik’i yayınladı. İlk şiirlerini “Nağme-i Seher” adıyla kitap haline getirdi. Bunu çeşitli tercüme ve telif eserleri takip elti.
Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Okulu)’de hocalık yaptı ve ders notlarını “Ta’lîm-i Edebiyyat” (1879) adıyla bastırdı. Memuriyet hayatında üst düzey görevlere getirildi. Bu dönemde yayınladığı kitaplar edebî çevrede, özellikle Muallim Naci tarafından, ağır tenkitlere uğradı.
Bir müddet edebî çevreden uzaklaştı. Bir süre sonra eski öğrencisi Ahmet İhsan‘ın çıkardığı Servet-i Fünûn‘u yine eski öğrencisi olan Tevfik Fikret‘in liderliğinde bir edebiyat dergisi haline getirdi. Eski şiir geleneğine karşı yeni bir cephe kurulmuş oldu (Edebiyat-ı Cedide).
Recaîzade Mahmut Ekrem 1898’de oğlu Nijat‘ın ölümü üzerine inzivaya çekildi. II. Meşrutiyet‘ten sonra, kendisine teklif edilen Bakanlık görevlerini kabul etmedi. Bunun üzerine “A’yân Âzalığı“na getirildi. Ölünceye kadar bu görevde kaldı.
Recaîzade M. Ekrem, Türk edebiyatının değişme ve gelişmesine emeği geçen şahsiyetlerden birisidir. Edebiyatımızda nazariyâtçı (teorisyen) olarak yer almış ve “üstad” olarak tanınmıştır. Nazariyâtçı olarak çeşitli kitap ve gazetelerde sanat ve edebiyat üzerine görüşlerini açıklamış, gençleri yönlendirmiştir. Değerlendirmelerinde geniş ölçüde Batı’dan etkilendiği görülür.
“Sanat, sanat içindir” görüşüne bağlı kalan Recaîzade M. Ekrem, sanat ve edebiyatta tek unsur olarak “güzellik“i görür. Ona göre; muhteva güzelliğini oluşturan unsurlar düşünce, duygu ve hayal güzelliğidir. Bu unsurların üslûp güzelliğiyle uyuşması ve bütünleşmesi edebî eserin güzelliğini meydana getirir. Böylece Recaîzade M. Ekrem batılı bir tavırla edebî eseri kendi içinde bir bütün olarak değerlendirir.
Bu edebî görüşler çerçevesinde, gücü yettiğince şiir başta olmak üzere tiyatro, hikâye, roman, edebî tenkid türlerinde eserler verdi. Sanatçının ayrıca çevirileri de vardır.
Şiirleri gerek muhteva, gerekse şekil yönünden yeni anlayışla yazılmıştır. “Zerrat-tan şumusa kadar her güzel şey şiirdir” diyen şair, şiirde konu zenginliği yarattı. Yetiştirdiği gençler onun düşüncelerini daha ileriye götürdü ve edebiyatımızda Servet-i Fünûn dönemi onun düşünceleri ile şekillendi.
Özetlemek Gerekirse:
1- Edebiyatımızdaki Batılılaşma hareketinde büyük tesiri vardır. Servet-i Fünun (Edebiyat-ı Cedide) kuşağının temelini oluşturmuştur. Eski edebiyatı savunanlarla tartışmalara girmiş, bilhassa Muallim Naci ile yaptığı kafiye tartışması (abes-muktebes) ile ün kazanmıştır. Bu tartışma bir anlamda Türk edebiyatına eleştiri türünün yerleşmesinde de katkıda bulunmuştur.
Abes-Muktebes Tartışması:
Malumat dergisinde Hasan Asaf adlı gencin Burhan-ı Kudret adlı şiiri yayımlanırken derginin yazarlarından Mehmet Tahir’in eklediği eleştirel not, uyakla ilgili geleneksel görüşü değiştirecek bir tartışmayı başlattı. Mehmet Tahir söz konusu şiirde
“Zerre-i nurundan iken muktebes
Mihr ü mehe etmek işaret abes” (Hasan Asaf)
dizelerinin, son sözcükleri Arap alfabesine göre iki ayrı harfle (se ث ve sinle س ) yazıldığı için, uyaklı sayılamayacağını ileri sürdü. Yanıt veren Hasan Asaf kendisini savunurken R. Mahmut Ekrem‘in “Kafiye sem (kulak) içindir, basar (göz) için değildir” sözünü anarak onu tanık gösterdi. Tartışmaya R. Mahmut Ekrem de katıldı; uyakta yazılış biçiminin değil ses değerinin gözetilmesi gerektiğini belirtti; Arap şiiri kurallarına göre yapılan uyakların artık bırakılması düşüncesini savundu. Buna karşı çıkan Muallim Naci ise ‘’Kafiye göz içindir.’’ görüşünü savundu.
R. Mahmut Mahmut Ekrem’in görüşleri doğrultusunda ürün veren Edebiyat-ı Cedide şairleri “kulak için uyak” uygulamasını sürdürdüler.
2-Şiir, roman, hikaye, tiyatro gibi birçok türde eser vermiştir. “Her güzel şey şiirdir.” ilkesiyle şiirin konusunu genişletmiştir.
3-Oğlu Nejat’ın ölümü üzerine şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir. Bu yüzden şiirlerinde romantizmin etkisi görülür.
4-Şiirlerinde genellikle aruzu kullanır.
5-Türk edebiyatındaki ilk realist romancıdır.
6-Türk edebiyatındaki ilk mensur şiir yazarıdır.
7-‘’Araba Sevdası’’ adlı romanı Türk edebiyatındaki ilk realist romandır.
8-Şiir kitabı olan Zemzeme üç ciltten oluşur. Muallim Naci bu kitabın üzerine Demdeme adlı eleştiri türünde eserini yazmıştır.
En Önemli Eseri Araba Sevdası (Romanın kahramanı Bihruz Bey’dir. Bihruz Bey Batılılaşmayı yanlış anlamış züppe tipini yansıtan bir gençtir. Arabayla gezmek en büyük merakıdır. Periveş adlı ahlaksız kadınla birlikte gezer ve ona devamlı alay konusu olur.)
Eserleri : Şiirleri; Nağme-i Seher (1871), Yadigâr-r Şebâb (1873), Zemzeme I (1883), Zemzeme II (1884), Zemzeme III (1885), Pejmürde (1895), Nijad Ekrem (1910), Nefrîn (1916). Tiyatroları ; Afife Anjeük (1870), Atala Yahut Amerika Vahşileri (1874), Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç (1874), Çok Bilen Çok Yanılır (1914). Hikâye ve romanlar ; Muhsin Bey (Uzun hikâye, 1888), Şemsa (kısa hikâye, 1895), Araba Sevdası (roman, 1898). Diğer eserleri ; Ta’lîm-i Edebiyyat (1879), Takdir-i Elhan (1886), Takrizât (1898), Kudema-dan Birkaç Şâir (1885). Tercümeleri; Atala (Chateaubriand’vn aynı adlı romanından, 1872,), Müntehâbât-ı Edebiyye (1872), Mebrizon (1874), Nâçiz (1886).
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.