Ahmet Vefik Paşa
AHMET VEFÎK PAŞA (3 Haziran 1823 – 2 Nisan 1891)
İstanbul’da doğdu. Özel öğrenim gördü. Babasının görevi dolayısıyla Paris’e gitti. Orada Saint – Louis Lisesine devam etti. Fransızcanm yanı sıra İtalyanca, Latince ve Grekçe öğrendi. İstanbul’a dönünce “Terceme Odası“na girdi.
Yurt içi ve dışında önemli memuriyetlerde ve elçilik görevlerinde bulundu. Görevleri arasında, Tahran Büyükelçiliği, Paris Elçiliği, Evkaf Nazırlığı, müfettişlik, Darülfünun hocalığı, Maarif Nazırlığı, Meclis Reisliği, Vezirlik, Edirne Valiliği, “Mec-lis-i Â’yân” üyeliği, Başvekillik gibi görevler b’ilunmaktadır. Devrin siyasî gelişmelerine göre zaman zaman görevine son verildi. Böyle dönemlerde Paşa, kendini fikrî ve edebî çalışmalara vermiştir.
Ahmet Vefik Paşa, 1879’da Bursa Valiliğine getirildi; bu şehirde büyük ölçüde imar faaliyetlerine girişti. 1882’de ikinci defa Başvekil sıfatıyla sadrazam oldu ve bu tarihten ölümüne kadar ilmî ve edebî çalışmalar yaptı.
Ahmet Vefik Paşa, dürüst, zeki, ahlâklı ve çalışkan bir devlet adamıdır. Millî değerlere önem vermiş; mücadeleci kişiliğiyle tanınmıştır.
Ahmet Vefik Paşa, dil, tarih ve edebiyat alanındaki çalışmalarıyla yol açıcı olmuş bir şahsiyettir. Lehçe-i Osmanî, (1876) çeşitli Türk lehçeleri hakkında bilgi verir ve Türkçenin ilk sözlüklerinden biri sayılır. Salname (1846 – 47). ilk atalar sözü niteliğindeki Müntahabât-ı Durub-ı Emsâl (1852), Hikmel-i Tarih (1863), Ebulgâzi Bahadır Han’dan çevirdiği Şecere-i Evşâl-i Türkiyye (1864) ve Fezleke- i Tarih-i Osmani (1869) Türkçülük şuurunun Türk aydınları arasında uyanmasını sağlayan ciddi eserlerdir.
Ahmet Vefik Paşa batı kültürünü iyi tanıyan ve yenilik taraflısı bir devlet adamıdır. Türk edebiyatında Moliere oyunlarının adaptasyonunu yaparak bu konuda da öncü oldu. Bu denemelerinde kahramanların adlarını Türkçeleştirdi; oyunları Türk örf ve âdetlerine uyarlayarak, onlara yerli bir hava vermeyi başardı. Ayrıca, Bursa Valiliği sırasında tiyatro kurdurması, Moliere adaptelerini burada sahneletmesi yol açıcı nitelikte çalışmalardır. Paşa’nın ayrıca çevirileri de vardır.
ZORÂKÎ TABÎB’den
Oyun Moliere’nin komedilerinden Le Medecin Malgre Lyi’nin bir adaptasyonudur. Geçimini odunculukla sağlayan İvaz, kazancını kendi zevklerine harcayan bir tiptir. Bu sebeple karısı Selime ile sık sık kavga ederler. Genç kadın kocasından öç almak için, onu, kızına doktor arayan Hamze Ağa’nın adamlarına usta bir doktor olarak tanıtır.
Aşağıdaki bölüm ivaz ile Selime’nin kavgalarını anlatmaktadır:
Birinci Meclis İvaz Selime ivaz — Yok dedim sana… İşte olmaz… Öyle etmeyeceğim, söz benim olacak… Benim kâhyam mı var?
Selime — Ben de sana dedim ki benim dediğim yola gidersin. Ben sana huysuzluğunu çekmek için varmadım ya!
İvaz — Of! İnsanın karısı olmak meğer ne belâ imiş, Aristetalis efendimiz ne güzel haklı buyurmuş ki kan kısmı şeytandan beterdir demiş.
Selime — Bakındı şuna! Sanki o hödük Aristetalis’le irfan satacak. Dört ayağını bir yere getirip sanki marifet yapacak.
İvaz— Marifettir ya! Sen bulundu bir meselede benim gibi on sene hekime hizmet etmiş hem de gençliğinde sarfı ezber öğrenmiş adamı bul bakayım!
Selime — ilâhî belânı bulasın! Çılgın mecnûn.
İvaz— Seni murdar leş, sen belânı bul!
Selime — Sana he dediğim gün kabul ettiğim saat batsın! Nâlet olsun!
ivaz — Beni de hüccet yazıp batırmaya sebep olan vekil burnazına lanet olsun.
Selime — Evet, sana düşmüş yolunup ettiğine yanmak ha! Sen durmayıp akşam benim gibi kadına düştüğüne bin şükürler etmelisin, a nankör! Sen benim gibisine lâyık mı idin, a nobran herif?
ivaz — Ha, öyle ya! Beni, gerçek, çirâğ ettin. Evlendim ve sanki övünecek iş gördüm, öyle mi? Ey ant olsun şimdi söyleteceksin beni sonra dinleyeceğin vardır ha!
Selime — Ey ne varmış? Ne diyecekmişsin sanki?
ivaz — Ey, bes. O yaprağı çevirelim. Bildiğimizi biliriz, yeter artık! Beni bulup vardığına ne mutlusun.
Selime — Sanki seni bulduğuma ne mutlu demek imiş bakayım? Beni akıbet bir herif, bir zırlak sefih, olanca malını yiyen bir hâin!
tvaz — Yalan söylersin. Hepsini yemiyorum ; birazını içiyorum.
Selime — Evde olan eşyamı birer birer satıp savan batakçı.
ivaz — İşte iyi ya!… Bu, ev mahsûlünden geçinmek demektir.
Selime — Yatağına varınca kaldırıp götüren uğursuz!
İvaz — İyi ya sabahları erken kalkarsın.
Selime — Evde bir çöp bırakmayan menhus!
İvaz — İyi ya göç kolay olur.
Selime — Sabahtan akşama kadar hemen içip içip kumarbazlık eden hayâsız!
İvaz — Ey, ne olmuş… Canım sıkılmasın diye ediyorum.
Selime — Ya ben, öte yanda, çoluk çocukla ne vapayım?
İvaz — Ne yaparsan var yap!
Selime — Kucağında dört derd-mend çocukcağız var.
tvaz — Ey, yere bırak.
Selime — Her saat ekmek isterler.
ivaz — Çelik basıver, ben. iyice yiyip içtikten sonra evde artık herkesin keyfi çatmalı.
Selime — Ey sanki her zaman böyle mi olup gidecek, a kokmuş sarhoş?
İvaz — Kan, canım karı, yavaş git!
Selime — Ben, kıyamete dek senin edepsizliğini, harabatîliğini nice bir çekeyim?
ivaz — Kan azıtmayalım.
Selime — Sanki hâlini yolunu sana öğretemez miyim?
İvaz— Kan, bilirsin ya! Ben çok söz götürmem. Kolum da uzundur, elim ağırdır.
Selime — Oh senin korkutmana kulak mı asarım sanki!
İvaz — A muradımın tatlı mahsûlü, senin kulaklarını bükerim.
Selime — Seni ayyaş köpek! İvaz — Amma döverim.
Selime — Şarap tulumu sümsük
İvaz — Amma tepelerim.
Selime — Seni nâ-bekâr!
ivaz — Seni ıslatırım.
Selime — Hâin, hayâsız, batakçı, dolandıncı, alçak, müzevvir, ipe gelesi, dilenci, ayyâr, gaddar, hırsız, hırsız, hırsız!
İvaz — İşte alındı! İstedin artık! (Değneğiyle döver.)
Selime — Ah, ah, aman!
İvaz — İşte gördün mü? Seni durdurup dinlendirmenin ilâcı budur.
İvaz— A karıcığım, a canım sen kaşınıyorsun. Eyleme kuzum senin âdetindir.
Selime — Ben senden korkacak mıymışım, gösteririm.
ivaz — Ciğerparem, benden birşey kaparsın ha!
Selime — Haydi! Senin gözünden ürkecek miyim ben, şaşkoloz?
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.