1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı Genel Özellikleri
Siyasî Gelişmeler ve Sosyal Durum : Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasından sonra imzalanan Lozan Antlaşması‘yla ülkenin yeni sınırları belirlenmiş olur. Anlaşmadan iki buçuk ay sonra 2 Ekim 1923’te istanbul düşman askerleri tarafından boşaltılır. Yeni devletin başkenti olarak Ankara şehri uygun görülür. Daha önce kurulmuş olan Halk fırkası seçime gitme kararı alır. Yavaş yavaş Osmanlının “devlet anlayışı” terkedilerek yeni bir sisteme geçilmektedir. Nihayet 29 Ekim 1923 gecesi T.B.M.M. bir anayasa değişikliği ile Cumhuriyeti ilân eder. Mustafa Kemal Paşa, ölene dek sürecek olan Cumhurbaşkanlığı görevine getirilir.
Bu tarihten sonra “Atatürk İnkılâpları” adı verilen hızlı değişim süreci başlar. Avrupa devletlerinin kültür ve medeniyet anlayışları ile hukuk sistemlerini esas alan ve giderek bir inanç reformuna kadar uzanan bu radikal değişimler kısaca şöyle özetlenebilir: 1-Hilâfetin kaldırılması, eğitimin tek elden yönetilmesi, serî mahkemelerin kaldırılması (1924); 2- Tekke ve zaviyelerin, türbelerin kapatılması (1925); 3- Şapka giyilmesinin mecburî tutulması, takvim ve saat sisteminin değiştirilmesi (1925); 4- Medenî kanunun değiştirilmesi (1926); 5- Camilerde okunacak hutbelerin devlet kontrolüne alınması. Latin harflerine geçilmesi, millet mekteplerinin açılması (1928); 6- Kur’an, ezan ve kametin Türkçeleştirilmesi (1932); 7- Lakap ve unvanların kaldırılması, hafta sonu tatili¬nin Cuma’dan Pazar’a alınması (1935), vb.Bütün bu kanunların çıkarılması sonrasında tek partili siyasî sistemi yumuşatmak amacı ile kurulan muhalefet partileri uzun ömürlü olmayarak bir kaç ay içinde kapatılır.
Yeni devletin dış politikası ise “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ile belirlenmiştir. Bu cümlenin anlamı gereği fetihlere son verilmiş, çizilen sınırlan ile Türkiye Cumhuriyeti topraklarının korunmasına önem verilmiştir. Atatürk’ün politik çabalarla tekrar Türk savunma sistemi içine aldırdığı Çanakkale ve İstanbul boğazlan ile Lozan’ın çizdiği sınırların dışında kalan Hatay’ın tekrar Türkiye Cumhuriyeti’ne katılması iki önemli siyasî basan olarak kabul edilir.
Bu dönemde dil ve tarih araştırmalarına da önem verilerek özel kanunlarla “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu” adı altında iki araştırma merkezi kurulur. Yeni kütüphanelerin açılması ile mevcut kitapların tek elde toplanması çalışmalan başlatılır.
2. 1940 YILINA KADAR TÜRK EDEBİYATI
Cumhuriyetin ilân edilmesi ile başlayan siyasî ve sosyal değişimler, edebiyatımız açısından da yeni bir dönemin başlangıcı sayılmaktadır. Bu dönem, “1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı” ve “Son Dönem Türk Edebiyatı” olmak üzere iki ana bölüm halinde ele alınmaktadır. Siyasî devirlerin edebiyat tarihini kesinkes belirleyemeyeceği gerçeği göz önünde bulundurulmakla birlikte, henüz üzerinde tüm otoritelerin anlaştığı daha farklı bir edebiyat tarihi tasnifi bulunmadığı için bu kitapta da aynı yol takip edilecektir.
Servet-i Fünûn, Fecr-i Âtî ve Millî Edebiyat hareketleri içinde bulunarak üne kavuşmuş olan yazar ve şairler, Cumhuriyetin ilk yıllarında henüz hayattadırlar. Bunlardan Abdülhak Hâmid gibi, Tanzimat‘tan sonraki bütün yeniliklerin içinde bulunmuş olanlar artık son eserlerini verirler. Ahmet Haşim, Yahya Kemâl, Yakup Kadri ve benzeri sanatçılar ise geçmiş dönemlerde olgunlaştırmış oldukları sanat anlayışlarıyla, en güzel eserlerini Cumhuriyet döneminde kaleme alırlar.
Bu dönem edebiyatının en önemli özelliklerinden biri, Millî Edebiyat hareketi sırasında ilk defa ele alınan Anadolu insanının, daha geniş açılardan bakılarak edebiyata konu yapılmasıdır.
Memleket Edebiyatı adı verilen bu yöneliş, eski nesle mensup şair ve yazarlarla, ilk eserlerini mütareke yıllarından itibaren vermeye başlayan genç sanatçılar tarafından benimsenir. Bu konuyu işleyen manzum ve mensur eserlerin en bol olduğu dönem Cumhuriyet‘in ilk yılları olur.
Dünyadaki ve Türkiye’deki sosyolojik değişmelerin etkisiyle Osmanlı islâm tarihi ve kültürü ile aydınlar arasında çizilen kesin çizgi manevî alanda boşluklar yaşayan bir aydın nesli yaratmaya başlar. Bu maddeci akıma karşı manevî değerleri ön plâna çıkaran bir mistik akım oluşur. Şiirde Necip Fazıl‘ın, romanda ise Peyamî Safa‘nın öncülük ettiği mistisizmin yanı sıra, olgunluk dönemi eserlerini vermekte olan Ahmed Haşim ve Yahya Kemal‘in eserlerinde sembolizm’in izleri görülür.
Bu dönemde eser veren sanatçıların değişmeyen ortak özellikleri sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanmaları olur. Bütün yenileşme hareketlerinde olduğu gibi, dil konusunda da çok uç noktalarda gelişen çalışmalar yapılır. “Öz Türkçecilik” adı verilen bu hareketin içinde bin yılda kullanılmayan arkaik kelimelerin yeniden gündeme getirilmesi ve Türkçenin tabiî gelişimine aykırı olarak kuralsız kelimelerin tüketilmesi gibi faaliyetler de yer alır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.